Y O L D A K İ L E R
“...o
halde, şeytani güçlere ve düzenlere (
uymayı) reddedenler ve Allah’a
inananlar, hiçbir zaman
kopmayacak en sağlam mesnede
tutunmuşlardır....”
Korkunç, mahşeri bir kalabalık var. Ayak parmaklarım üzerinde
yükselip bakmaya çalışıyorum. Görebildiğim sadece insanlar. Sağımda, solumda
önümde ve arkamda....Her taraf insanlarla dolu. İnlemeler, uğultular kulağımı
doldurmakta ve beynimi.
Yürüyoruz ama yürümek
veya yürümemek irademize kalmış bir durum değil. Arkamızdaki sonu belli olmayan
kalabalığın itişi ve önde yürüyenlerin oluşturduğu boşluğun bizi çekmesi sonucu
yürüyoruz. Nereye?
-“İleride bir uçurum varmış!”
diyor yanımdaki.
***
Ne yapmakta olduğumu anlamaya çalışıyorum. Bulamıyorum. Bu
arada geçen süreden bihaberim. Belki bir an, belki de bir yıl. Ama hala
yürüyoruz.
İnsanların ne yaptığını anlamak istiyorum. Tekrar bakıyorum
onlara. Bu sefer başka şeyler de görüyorum. İnsanların itişip kakıştığını, bir
şeylere ulaşmak için çabaladıklarını... Uzaklarda eller üzerinde taşınan bir
şey görüyorum ve ona uzanan sayısız elleri. Sonra ellerde taşınan bir çok şey
görüyorum, bu tanımadığım bir şey, o yüzden isimlendiremiyorum. Bu olayı daha
yakında, en son olarak biraz ötemde görüyorum. İnsanlar ona ellerini uzatıyor,
onun bir yerinden tutabilmek için çırpınıyorlar.
***
-“İleride bir uçurum
varmış!”
-“Uçurum mu?”
-“Evet, önüne gelen herkes
aşağı düşüyormuş ve biz de....”
-“Birileri uydurmuştur canım.”
-“....”
-“Haydi davran da, şunun bir
ucundan da sen tut.”
Ön tarafa doğru yükleniyor yanımdaki adam. O da diğerleri gibi
uzatıyor ellerini ve çırpınmaya başlıyor. Omzundan tutup, şiddetle
silkeliyorum.
-“Nedir bütün bunlar, ne anlama
geliyor ha?”
diye merakla karışık bir
tedirginlik içinde haykırıyorum. Aklım karmakarışık .
-“Haydi uzatma da, sen de
uzanıver şuna.”
-“Önce anlat bakalım.”
-“Peki tamam” diyor ve
başlıyor anlatmaya . Uçurumu anlatıyor tekrar. Ne zaman uçurumun önüne
geleceğimizin bilinmediğini, uçuruma ulaşmadan bir şeylere tutunmamız
gerektiğini anlatıyor.
-“Tutunursak düşmez miyiz?”diye
soruyorum. Bir ümit ışığı.
-“Bu tutunduğun şeye bağlı. Bunlardan bazısı vardır ki insanlar daha
çok onlara meylederler, onu elde etmek kolaydır. Ona ulaşınca kurtulduklarını
zannederler, ancak uçurumu geldiklerinde ellerinde getirdikleri de onlarla
beraber düşecektir. Bu ise çok acı ve çoğunluğu bekleyen sondur.
-“Ben kurtuluşa ulaşmak
istiyorum.” diyorum.
-“İşte önünde!”
-“Bu doğru olanı mı?”
diyorum.
-“...”
Soruma cevap alamamam üzerine hemen yana dönüyorum. Onu göremiyorum. İçimi müthiş bir telaş kaplıyor. Kendimi kaybolmuş hissediyorum. Bir o yana, bir bu yana bakıyorum. Yok, hiçbir yerde yok.
***
Yine süresini bilemediğim düşüncelere dalıyorum. Çevremi
izliyor ve düşünüyorum. ‘Gerçek Kurtuluş’un bana yakın olan olduğunu
hissediyorum ama bunun sebebini anlayamıyorum. İnsanların genellikle kendine en
yakın olana yöneldiğini gözlemliyorum. Bir gücün isteği sonucu insanların neye
yakın, neye uzak olacağının belirlendiğini, onun ne isterse yapabileceğini;
onun her şeyin, insanların ve uçurumun
ve kurtuluşumuzun sahibi olduğunu düşünüyorum.
***
Didişen kalabalık bir dalgalanma sonucu bana iyice yaklaşıyor
ve onu hemen yanımda buluyorum. Çok fazla çaba sarf etmeden ona ulaşıyorum ve
onu sıkıca yakalıyorum. Birden bir güç hissediyorum kendimde. Artık içimde bir
sükunet var ve ben uçurumdan
korkmuyorum.
***
Bu nesneyi taşırken önce onu düşmekten kurtardığım zannına
kapılıp kendimi kahraman ilan ediyorum. Sonra yaşadıklarım bunu yalanlıyor. Bu
süreçte onun ne olursa olsun ilerlediğini görüyorum. Ben yokken de onun yine
ilerlemekte olduğu geliyor aklıma. Onun bana ihtiyacı olmadığını ve tersine
kurtuluşum için kendimin ona muhtaç olduğunu düşünüyorum. Daha sıkı tutuyorum sonra
onu.
Taşınması ağır bir yük olduğunu fark ediyorum. İçim huzur dolu
da olsa, onu taşımakta zorlanıyorum. Bu noktada diğerlerine olan meylin
fazlalığını çözüyorum sanki.
Sonra ‘ya herkes bırakırsa’
diye bir fikir kurcalıyor kafamı. Bir tek ben kalırsam ne yaparım. “Yaparım!”
diye bağırıyorum. Bana bakıyorlar. Tek kişi kalsam bile o mutlaka ilerler diyorum ve onu bana yakınlaştıran gücü
hatırlıyorum. Artık hep onu düşünüyor ve onun, beni aslında kendisine
yakınlaştırdığını kavrıyorum.
Daha sıkıyorum elimi şimdi.
Sonra diğerlerini düşünüyorum. Güle oynaya taşınan,
taşıyanların yapay hazlar aldığı şeylere yönelenlerin sonunu görür gibi
oluyorum. Onlar gibi olmaktan korkuyorum. ‘Acaba’
diyorum. Ama bu tedirginliği atmam çok zor olmuyor ve pes etmeye karar
veriyorum. Sonra o geliyor aklıma ve
her şeyin sahibine yalvarıyorum:
Ya rabbi; beni bırakma !
Ya ilahi; beni bana bırakma !
Ya hak; ben beni bıraksam da sen beni bırakma !
Düşünmeye devam ediyorum ve aklıma ne durumda olduğunun
farkında olmayan kişilerin varolabileceği geliyor. Bir şeylere, doğru olana
tutunması gerektiğinin ve hatta
uçurumun farkında olmayanları
düşünüyorum. Çevresinde olup bitenlere saf saf bakanları...
Haykırmak istiyorum sonra. Onları, herkesi çağırma isteği
kaplıyor içimi. Bu gücü tutunduğum ve
hiçbir zaman kopmayacak olan şeyden aldığımı hissediyorum.
Beni, ona yönelmem
için uyaran ve sonra kaybolan mübarek geliyor aklıma ve hiç düşünmeden yanımdakine dönüp:
-“İleride bir uçurum
varmış!” diyorum ben de.
Abdülkerim İslam