S O N N E F
E S
“ Uyandığından andan itibaren son bin
nefesini alacaksın. Unutma son bin nefes!”
Korkuyla gözünü açtı. Bir kabus olmalı
diye içinden geçirdi. Saatine baktı.5.47’i gösteriyor. Güneş, henüz doğmamıştı.
Yatağından kalkarak lavaboya doğru ilerledi. Yüzünü iyice yıkadıktan sonra
derin, derin nefes alarak havlu elinde balkona çıktı.
Evinin yüksekte olması sebebiyle bütün şehri
buradan görebiliyordu. Güneşin doğuşunu
izlerken yüksekte olmak, herkesin uyuduğu vakit ayakta olmak, bütün şehri
gözlemlemek müthiş bir haz veriyordu. Bu duyguyu ilk defa tadıyordu. Çok da keyif almıştı. Neden daha önce fark edemedim
ki diye de içinden geçirdi. Beş on dakika etrafı seyrettikten sonra mutfağa
geçti. Eline ne gelirse balkondaki masaya koyuyordu. Çayı da ateşe koymuştu ki,
Son yedi yüz elli sekiz nefes
diye bir ses duydu. Sabah görmüş olduğu
rüyayı hatırladı. Unutmaya çalıştığını ve başardığını hatırladı. Aynı tondaki
bu ses, yeniden o rüyayı hatırlattı.
Son bin nefesin kaldı diyen adam şimdi yedi yüz elli sekiz diyordu. Her aldığı
nefesin sayıldığını düşündü. “Kim
sayıyordu nefesimi?” diye sordu kendine. “Ne saçmalıyorum ben! Ne nefesi! Ne sayması!!!”
Çayını yudumlamaya başladı yumurtasıyla
beraber. Aklından çıkaramadığı sesi düşünmemeye çalışıyordu. Tekrar şehre
baktı. Güneş de bir hayli yükselmişti. İlk başta tek tük insanın geçtiği Rova’nın
caddeleri şimdi insan kaynıyordu. Hızlı ve telaşlı kalabalık bir o yana, bir bu
yana ilerliyordu. Seçtiği bir insanı –kimi zaman çok zarif bir bayanı, kimi zaman yaşlı bir adamı, kimi zaman da
etrafından habersiz annesinin elinden tutarak yürüyen bir çocuğu- gözden
kaybolana kadar takip ediyordu. Bir hayli böyle vakit geçirdikten sonra,
Son
beş yüz on iki nefes
sesiyle irkildi. Üçüncü kez bu sesi duyuyordu ve her defasında nefes
sayısının azaldığını sayılarla ifade
eden bu ses kime aitti? Nereden biliyordu ne kadar nefesin kaldığını?Sesi geliyor ama kendi neden
görünmüyordu?
Hala
rüyada olabileceğini düşünerek sertçe
bir tokat attı kendine. Durumda bir değişiklik yoktu. Aksine aklı daha da
karışmaya ve başı da ağrımaya başladı. Bu saçma şeyler neden kendisini bulurdu
ki? Ayrıca onu düşünmek, ona inandığının göstergesi miydi? Ona inanmadığını
söylemekle onun varlığını yok edebilir miydi?
Son
dört yüz yedi nefes
Bu ses paniği beraberinde getirdi. Artık
ister istemez inanmak zorunda olduğu hissediyordu kendisini. Tam dört yüz yedi
nefes sonra hayata gözlerini kapatacaktı. Aman tanrım ne korkunç bir şeydi bu.
Eline kalemi ve hesap makinasını aldı ve hemen hesaba koyuldu. 5 saniyede bir
nefes aldığımı düşünürsem 300 nefes, 1500 saniye yapar. Bu da 25 dakika
demektir. Yani yirmi beş dakika, hayatının geri kalan kısmı idi.
Sürekli saate bakıyordu ki, saate
bakmasının saçmalık olduğunu nice sonra
anlayabildi. Sayım saniyenin değil nefesindi.
Son
üç yüz nefes
Ve hesapladığı son yirmi beş dakikaya
girmişti. Düşündüğü gibi zamanın değil nefesin sayısı önemliydi. Aklına
nefesini tutarak vakit kazanmak geldi. Şimdi nefesini tutabildiği kadar
tutuyor, sonra peş peşe ve hızlıca nefesler alıp vermeye başlıyordu.
Son
iki yüz iki nefes
Yaptığı hesaba göre hiçte karlı bir iş
değildi bu. Çünkü nefesini tuttuktan sonra aldığı nefes, normal aldığının
üzerindeydi. Ne yapmalı ki; yavaş, yavaş gelen ölümü engellemeli. “Aman tanrım ne zor durumdayım öyle. Kim
yardım edebilir bana? Kim? Kim?...” diye sorarken kendi kendine cevabı yine
kendisi veriyordu: “hiç kimse!”. “Kime anlatsam halimi anlamaz, güler ve dalga
geçer. Ben de onların yerinde olsaydım, böyle durumda olduğunu söyleyen kişiye
inanmazdım.”
Son
doksan dokuz nefes
Ve iki haneli rakamlar belirleyecekti
alacağı nefesin sayısını. Birden bu işe kendini fazlaca kaptırdığını, saçma ve
asılsız bir işle kafayı yemek noktasına geldiğini, böyle bir şeyin mümkün
olamayacağı düşündü.
Son yetmiş beş nefes
“Yetmiş beş mi? Sadece yetmiş beş nefes mi?
Çıldırmak üzereyim. Başımın ağrısı da artıyor, kalbim zaten güm, güm!
Sakinleşmeliyim. Soğuk kanlılığı elden bırakmamalıyım. Düşünmeliyim. Aklım da
karmakarışık. Kanepeye uzanmalı ve aklımı başıma toplamalıyım. Hatta uyumaya
çalışmalıyım.”
Son elli iki nefes
“Nefeste
azaldı. Hemen uyumam gerek.” Bütün uyku haplarını bir dikişle içti.
Battaniyenin altına girerek: “Ne olur
tanrım yardım et!” diye yalvardı.
Son kırk üç nefes
Son otuz
bir nefes
Son yirmi nefes
“Hayır, olmuyor. Uyuyamıyorum.” Nefes alıp vermeyi biraz daha
aralıkla yapmaya başlıyor. Şimdi aldığı nefesler öylesine derin ki, bütün dünyayı içine çekecekmiş gibi.
Son on bir nefes
“Hayıııır!
Olamaz. Ne olur tanrım!” diyerek yandaki odaya fırladı. Masaya oturdu
sakince.
Son
altı nefes
Çekmeceyi açtı.
Son
dört nefes
Bir silah ve birkaç kurşun görüyordu.
Kurşunun bir tanesini ve silahı aldı.
Son üç nefes
Silahı eliyle
yoklayıp emniyetini açtı.
Son
iki nefes
Kurşunu silaha yerleştirdi.
Son nefes
Silahı şakağına dayayıp:
“Gerçekten
de son bin nefesimmiş.”
Malcolm
Q