SOLUK  BİR  FOTOĞRAF

                        KARESİNDEN

 

        Kapıyı çarpıp çıktığımız anda geride kaldı ruhumuz ve tabii dünümüz, bugünümüz. Yıkılıp dökülmüş, köhneleşmiş, terkedilmiş maziyi soluk bir fotoğraf karesinde dondurduk.

        Betonarme konforlara kanıp geçici bir huzur yaşadık. Sonra donuklaşmaya başladı  her şey. Evimiz buz gibi ilklerimiz ise pamuk ipliğine bağlı. Selamı-sabahı yok betonarme konforların. Sıcak gülüşler bile ısıtmıyor gökdelen kokulu siteleri. Balkonlarda  çocuklar  evcilik oynamıyor, misafirin gelişi merdivenlerin gıcırtısından anlaşılmıyor. Bir zamanlar  sesine aşına olduğumuz kapı gıcırtıları yok şimdi. Cumbalar yok, perdelerin ardından bakan utangaç, zarif kadınlar da... Yeninin  ukalalığı eskinin kırılganlığına rahmet okuyor!

         Kent denen buzdağları çok soğuk . sokaktaki oynayan çocukların  sesi, sabahları pencere önüne doluşan kuşların sesi, eskileri anlatan tonton amcaların sesi gürültülü kalabalıkların sesini bastıramıyor. Bu gürültüye, bu kalabalığa rağmen yapayalnız insanlarla buzdağları.

           Geri  dönmeyi gururumuza yediremiyoruz. Ama özledik ahşabın sıcaklığını. Zarafeti, tebessümleri, aşkı, vefayı, pencere önünden kanatlanan beyaz güvercinleri özledik. Dün çarpıp çıktığımız kapılarsa küskü, kırgın şimdi. Bizim için, küskün, kırgın ahşap sadece bir fotoğraf karesinde kaldı. Tıpkı geride kalan, yitirdiğimiz tüm güzellikler gibi....

                                                               Şevval Gül

 

    

 

BU SAYIDA / ARŞİV